adalet.az header logo
  • Bakı 20°C
  • USD 1.7

Aqil Abbasın bir köşəsinə cavab

36339 | 2020-09-14 13:22

Yazıçı, deputat Aqil Abbas bilərəkdən ya bilməyərəkdən, Atatürkün qurduğu və 15 il rəhbərlik etdiyi Türkiyə Cumhuriyətinə böhtan atıb: “Deməli, biləsiniz ki, 1923-cü ildən sonra Türkiyədə çox qəribə hadisələr baş verib. Ermənilərin bu ölkədə törətdikləri qətliamlara qarşı mübarizə aparan bir çox şəxslər cinayətdə ittiham olunaraq həbs edilmişdilər, onların bir çoxunu güllələdilər, bir çoxlarını uzunmüddətli həbsxanalara doldurdular, bəzilərini də adalara sürgün etdilər. Və onlardan biri də Diyarbəkir valisi Rəşid paşaydı. Qəribədir ki, belə bir qeyrətli türk oğlu haqqında vikipediyada da məlumat yoxdur” (Aqil Abbasın təsisçisi olduğu Ədalət qəzetinin 10.09.2020 tarixli sayında dərc etdirdiyi “Reşid paşa özünü niyə güllələdi?! adlı məqaləsindən sitat). Hansı ki, biz onun bu şəklini Vikipediyadan götürmüşük və “Qazi M.K.Atatürk tarafından da takdirle anılmış bulunan Vali Doktor Reşit Bey Milleti tarafından da unutulmamış, 1922-ci ilde TBMM tarafından “Şehit-i Milli” ilan edilmiş, geriye bıraktığı zevcesiyle yetimlerine vatani hizmet tertibinden maaş bağlanmıştır.” (Bu sitat da 1-ci Sınıf Emniyet Müdürü, Polis Başmüfettişi M.Yavuz Elbirler-in məqaləsindəndir)

Türk dövlət adamı Tələt Paşanın (1874-1921) yaxın silahdaşı olan qəhrəman vali, xeyriyəçi doktor, millət şəhidi Mehmet Reşid Bəyin (1873-1919) sözlərindən - “Ermeni eşkıyası, bu vatanın bünyesine musallat olmuş bir takım zararlı mikroplardı. Hekimin vazifesi de mikropları öldürmek değilmidir?!"

Vali doktorun milli hassasiyeti (Aqil Abbasa çatdırın oxusun...)

Müttefiklerimizin teslim olması neticesinde aleyhimize sonuçlanan Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros mütarekesi ile İstanbula gelip yerleşen işgal kuvvetlerinden İngiliz Yüksek Komiserliği Türk savaş suçluları yaratma gayreti içine girerek ”kara Listeler” hazırlamaya başlamıştır. Mütareke dönemi içinde yüzlerce Türkün canını yakan bu kara listeler İngiliz Yüksek Komiserliği içinde kurulan Ermeni-Rum şubesi tarafından hazırlanmıştır. 1919 Ocak ayından itibaren azınlıkların, İngilizci Türk’lerin yardımları ile sözde savaş ve soykırım suçlusu olarak nitelendirilen Türk idaresi ve her rütbeden subayın isimlerini kapsayan listeler hazırlanır.
4 Mart 1919’da Damat Ferit Paşa sadrazam olur ve 5 Mart 1919 günü “Türk Savaş Suçluları” konusundaki İngiliz planı Babıaliye verilerek sanıkların yakalanmaları istenir. Hükümet hiç vakit kaybetmeden insan avına girişir. Sadece 10 mart günü içlerinde Sait Halim Paşanın da bulunduğu 20 kadar tanınan kişi tutuklanır.

İtilafçı Damat Ferit, milliyetçi ittihatçıları ve bir anlamda muhalefeti yok etmek, İngilizler de milliyetçileri yok etmek için durmadan yeni kara listeler hazırlarlar, Amerikalı ve Fransızlar da hazırladıkları listelerle onlara yardımcı olurlar. İngilizlerin yakalanması için büyük dikkat gösterdikleri Diyarbakır Vali Dr. M. Reşit Bey 1919 yılı Ocak ayı başlarında tutuklanmış ve Bekir Ağa Bölüğüne kapatılmıştır.
1873 yılında Kafkasyada doğan Mehmet Reşit Bey Gülhane Mektep-i Tıbbiye-i Askeriyesinden mezun olmuş ve önce Tabip Yüzbaşı olarak orduda göreve başlamıştır. 1909-da ordudan ayrılarak idarecilik mesleğine girmiş ve çeşitli bölgelerde Kaymakamlık, Mutasarrıflık ve valilik görevlerinde bulunmuştur. Balıkesirde görevli iken yaptırdığı “Reşit bey Hastanesi” hala ayaktadır. 1910-1918 yılları arasında idari görevlerde bulunan Dr. Reşit Bey, Türkiyeye musallat olan hastalığı gayet iyi teşhis etmiş, Ermeni ihtilalinin patlama noktasına geldiği bir anda Diyarbakır Valiliği görevini ve bu görevden doğan sorumluğu tereddüt etmeden omuzlayacak cesaret ve olgunluğa sahip, milliyetçi, ülkücü bir idarecidir.

Diyarbakır’a geldiğinde ihtilal hazırlığı içindeki Ermenilerle ilgili müşahedelerini şu şekilde anlatır; “Tekalifi Harbiye ambarları, Askeri nakliyat ve bütün önemli işler hep Ermeni Komitecilerin ellerine bırakılmıştır. Ermeni ruhani reisi valinin has müşaviri olmuş, tahsildarlık gibi basit bir vazifeyi üstüne alan yüksek tahsil görmüş Ermenilere rastlanmakta ve bunlar köyleri dolaşarak Ermenileri ikaz etmekte, hazırlamakta, ruhani reis ile papazlar da dolaşarak “kurtuluş günü erişti, hazırlanınız, gerekirse çift hayvanlarınızı satıp silahlanınız, muvaffak olduktan sonra Müslümanların serveti, mülkleri bize kalacaktır.” Neticede ateşli nutuklar ve vaazlerle fikirleri zehirlemekte ve zehirlemişler, Ermeni mahallelerinde ordudan kaçan ve kaçırılan birlerce efradı toplamışlar. Polis ve jandarmaları alenen tahkire koyulmuşlar, Ermeni mahallelerine polis ve jandarma girmeyecek derecede hükümet nüfusu kırılmış, alenen Ermeni istiklal şarkılarıyla eğlenmekte ve; Şimdiye kadar siz hakim millet idiniz, Bundan sonra biz hakim, siz mahkumsunuz, hitapları ile ahali açıktan açığa tahkir edilmekte, dinamitlerin ve bombaların patlaması için Rusların biraz daha ilerlemesi ve bundan gelecek emir ve işaret beklenmekte …”
Durumu isabetle tespit eden ve devletin valisi olarak sorumluğunun şuurunda olan Dr. Reşit Beyin elinde 25-30 kadar jandarma ve eski sistem silahlarla donatılmış 50-60 kadar ihtiyat askerinden başka fiziki kuvvet yoktur, ama o, tehlikenin kökünü kazımaya kararlıdır. Şehrin esnafını, ruhani reislerini ve ruhani meclis üyelerini makamına getirterek asker kaçağı ve komitecilerin bir hafta içinde teslim edilmelerini ister. Ermeniler bu uyarıya aldırış etmezler ve bundan sonrasını Dr. Reşit Bey şöyle anlatır; “Belli günde sabah erkenden Ermeni mahallesinin en mühim 3-4 sokağını ve bazı mühim noktalarını tutturup, evleri ani bir şekilde, birer birer araştırmaya ve bir günde 500’den fazla asker kaçağını yakalamaya muvaffak oldum. Ele geçirilenler arasında Ermenilerin hareket planları ve takip edecekleri programları da vardır. Bunlardan edinilen bilgilere göre, “7 yaşından yukarını ve erkek çocukları da dahil bütün Müslümanlar öldürülecek, şehir ve kasabalarda taarruz ve müdafaa tertibatları, kumanda heyetleri kurulacak, Ruslar biraz daha ilerleye bilirlerse resmi daireler ve şehir kapıları bomba ile havaya uçurulacak, vali, polis müdür ve jandarma komutanı gibi idare amirleri öldürüldükten sonra Müslüman ahali katledilecektir.” Yine ele geçirilen planlar ile yakalananların ifadelerinden- “vilayetin en küçük bir Ermeni köyünde bile teşkilatı, silah ve bomba bulunduğu, büyük, küçük, kadın-erkek, bütün Ermenilerin teşkilat ve maksattan haberdar oldukları, paraca, bedence veya fikirce bu teşebbüse qatılmayan hiçbir Ermeni bulunmadığı” anlaşılmıştır.

Tehcir kanununun çıkartılarak yürürlüğe konulmasını devletin bir Valisi olarak Dr. Reşit Bey kendisine kanunda verilen bu görevini yerine getirmiş ve görevini yaparken de elinden geldiğince adil davranmıştır. Reşit Bey hatıratında bu konu şöyle anlatılmaktadır; “Ben mümkün olduğu kadar her kafileye “kafile başı” sıfatı ile 1-2 jandarma ayırıyordum. Fakat bu her zaman mümkün olmadığı gibi etkili bir tedbir de olmuyordu. Sonunda gerek merkezde gerekse ilçelerde tatbik edilmek üzere bir özel talimatname yazıp, tamim edilmiştir. Bu talimatnameye göre, sevk olunacak ailelere birkaç gün evvel malumat verilerek, hazır bulunmaları ihtar olunacak. Beraberinde götürecekleri para ve menkul eşyayı almalarına mani olunmayacaktı.”

Ermeni tehcirinin başlama üzerine savaşta olduğumuz devletler açık bir nota ile tehcirin durdurulmasını isterler. Amerika ve diğer bazı devletler de diplomatik temaslarda bulunarak bu konuda ricalarda bulunurlar. İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Sekreteri Mithat BLEDA hatıralarında bu konuda şunları yazar; “Durumu daha incelemek ve bazı radikal tedbirler almak gayesi ile Doğu vilayetlerimizdeki bazı valilerimizi merkeze davet edip yerlerine başkalarını göndermeyi münasip bulmuştuk. Bu arada Diyarbakır Valisi Dr. Reşit Bey de geri çağrılanlar arasında yer almıştır. İstanbula geldikten sonra bir gün beni ziyaret etti. Böylece kendisi ile açık açık konuşmak ve davranışları hakkında bilgi alma imkanını buldum. Derhal kendisini kabul ettim, karşımdaki koltuğa oturduğu zaman her ikimizin de sinirli olduğu göze batıyordu. Kendisine ciddi bir lisanla sordum;

–Siz, dedim hekimsiniz... ve bu sıfatla can kurtarmakla vazifelisiniz. Nasıl oldu da bunca insanın yakalanıp da ölümün kucağına atılmasına göz yumdunuz?

Dr. Reşit Bey yüzüme baktı ve uzunca bir sükuttan sonra, en az benim kadar sert bir lisanla cevap verdi;

–Hekim olma bana milliyetimi unutturamazdı. Reşit, elbette bir doktordur ve doktorluğun gerektirdiği çerçeve içinde davranışlarını ayarlamak zorundaydı. Ne var ki Doktor Reşit her şeyden önce dünyaya bir Türk olarak gelmişti. Milliyetim her şeyden önce gelir, Diyarbakırda bulunduğum süre içinde o bölgedeki Ermenilerin dışarıdan ve içeriden nasıl yardım gördüklerini ve kendilerine nasıl vaatlerde bulunarak zehirlendiklerini, aldıkları yardımlar ile nasıl ferah içinde yaşadıklarını bütün bunların sonucu memlekete karşı korkunç duygularla beslenip, vatanımızın hayatına kast ettiklerine benim gibi yakından görüp tetkik etme imkanını ve fırsatını bulmuş olsaydınız bugün burada bana böyle tavizlerde bulunmazdınız. Doğudaki Ermeniler aleyhimize öylesine kışkırtılıyorlar ki şayet onlar başına bırakılmış olsalardı, çevremizde canlı olarak tek Türk bulmak ve bir tek Müslümanın yaşadığını görmek imkansız olacaktı. Diyarbakırda bulunduğum zaman süresinde bunların sicillerini inceledim, yaşantılarını takip ettim, düşüncelerini öğrendim, evlerinde yaptırdığım araştırmalar gayeleri hakkında bana kesin kararlar verme imkanını bahşetti. Bazı evlerde ele geçirdiğim silah ve cephane koca bir orduyu yok edecek sayı ve vasıflarda idi. Korkunç ve müthiş bir teşkilatları var ve yalnız bulundukları bölgede değil, memleketin dört bir yanına uzanan kolları ile bu teşkilat serbest bırakıldığı takdirde çok geçmeden Anadolu da Türk’ü mumla aramamız gerekecek. Yani ya onlar bizi, ya da biz onları … onlar bizleri yok etme kararı ile şartlandırılmışlardır.

Şayet durum böyle olmamış ve kurdukları teşkilat bölge içinde kalmış durumda olsaydı oldukları yerde bastırıp ve herhangi bir hadise çıkarmalarını kolayca önlerdik. İyi niyetli kişilere elimizi sürmek aklımızdan bile geçmezdi. Oysa onların mütecaviz davranışları ile bizleri ortadan kaldırmak için hazırlandıkları artık gizlenemez hale gelmişti. Yani anlayacağınız, bizleri meşru müdafaa için harekete sevk eden onlardır. Vaziyet bu merkezde olunca kafamı ellerimin arasına alıp düşündüm. “Hey Doktor Reşit dedim kendi kendime, ortada iki ihtimal var, ya Ermeniler Türkleri temizleyecek, bu memlekete sahip çıkacak veya Türkler tarafından temizlenecekler.” Bu iki ihtimal arasında mütereddit kalamazdım. İhtimallerden birisini tercih etme zarureti vardı. Ve seçimimi yaptım. Türklüğüm hekimliğime galabe çaldı, bu başka türlü olamazdı ve olmadı da, sonunda onlar bizi ortadan kaldıracaklarına biz onları ortadan kaldırmalıyız dedim.”

–Doktor, bu davranışınızdan dolayı vicdanınız sizi rahatsız etmiyor mu? diye sorulduğunda bana şu cevabi verdi.

–Etmez olur mu? Fakat ben bu işi şahsi gururumu tatmin veya cebimi para doldurmak için yapmadım. Baktım ki vatan elden gidiyor, milletim hayrına gözlerimi kapattım ve pervasızca ileri atıldım… Başka milletlerin hakkımda yazdıkları veya yazacakları benim umurumda değil…

Doktor Reşit Bey sözlerini bitirdi, sustu, bende sustum. O devirde Doktor Reşit gibi düşünenler az değildi. Doktor Reşit Bey o devrin en saf ve en idealist gençlerinden bir kimi Hürriyet severliği, dürüstlüğü, vefakarlığı, mertliği ile tanınmış ve sevilmişti.”
Doktor Reşit Bey tutuklanarak kapatıldığı Bekir Ağa Bölüğü zindanında bir yolunu bularak 25 Ocak 1919 günü kaçır. İstanbuldaki İngiliz Yüksek Komiseri idam etmeyi umduğu Doktor Reşit Beyin kaçışını öğrenince tam anlamıyla delirir ve Baş Tercümanı Ryanı sadrazama göndererek şunları söyletir; “Olayı pek vahim görmekteyim, bu yalnız Türk Hükümetine karşı değil, aynı zamanda İtilaf Devletlerine karşı meydan okumaktır. Bu bir Türk oyunudur, hükümet üyelerinin kendileri de sorumluluktan kurtulamazlar.”

Ertesi gün İtilafçı basında hükümete karşı saldırıya geçer. Bu durum üzerine İstanbul polisi seferber edilir. Doktor Reşit Bey ailesini görmek üzere saklandığı evden çıkıp Beşiktaşa indiği bir sırada merkez memuru Ermeni Kirkorun emrinde bir polis ekibince tanınır ve bir fulya tarlasında çember içine alınır. Yakalanacağını anlayan Dr. Reşit Bey “Ermeni tazılarına” yakalanmaktansa, beynine bir kurşun sıkarak hayatına son verir (06 şubat 1919). Cebinden vasiyetname mahiyetinde şu mektup çıkar; “Pek sevgili Refikam ve çocuklarım, Firarımdan dolayı… muhafız paşa ile polis müdürü bütün şiddet ve kuvvetiyle beni arıyorlar. Ermeni tazıları da bunlara iltihak etmişler imiş. Gayretsiz ve hissiz bazı dostlarımın ihmali programımı sekteye uğrattı. Utanmadan teslim olmaklığımı teklif ediyorlar. Neticeyi karanlık görüyorum. Yakalanıp Hükümetin oyuncağı, düşmanlarımın eğlencesi olmamak için son dakikada intihar etmek niyetindeyim. Revolverim bir dakika yanımdan ayrılmıyor ve hazırdır. Hayatımın bence hiçbir kıymeti kalmadı. Bir müsait vakitte milletime son vazifemi yapar ve hayatımın bakiyesini size hasr ve tahsis ederim ümidiyle yaşamak isterdim. Ne çare, her istenilen olmadı. Sizi milletim için ihmal ettim. İstikbalinizi düşünemedim. Herkes beni Ermeni malıyla zenginleşmiş biliyor, halbuki sizi temin-i maişetten aciz bırakıyorum. Bu da tarihin bir fəci cilvesi….”

M. Yavuz ELBİRLER

TƏQVİM / ARXİV